Sa Sonsuzluk
Ta Hayat
Na Ölüm
Ma Yeniden Doğuş
Seda Bagcan
mantra CD’sini dinlerken gözümün önüne gelenler,
Kocaman bir çöl,
hafif rüzgar, gözlerim kapalı, altın sarısı saçlarım rüzgardan uçuşuyor, güneş
ışıklarıyla daha da parlayan kumlar saçlarıma yapışıyor, dans ediyorum,
etrafımda dönüyorum, ellerim ve kollarım rüzgara eşlik ediyor.. Bir anda bu
görüntü geri planda flulaşıyor ve annelerinin karnında iki bebek görüyorum.
Minik vücutları annelerinin karnında olmasına rağmen, vücutları sonsuzlukta
birbirine sarılmış, yan yana olmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Bir anda iki kadın
görüyorum hamile, çok iyi iki arkadaş, güle oynaya muhabbet ediyorlar ve
heyecanla bebeklerini bekliyorlar. Bebekler telepatik iletişim kuruyor,
-
İyi
misin orada?
-
Evet
çok iyiyim, sen?
-
Evet,
ben de çok iyiyim. Dokuz ay senden ayrı nasıl geçecek?
-
Çok
zor olacak ama sürekli telepatik konuşacağız.
Bebekler doğuyor,
anneleri onları yan yana koyuyor, onların sonsuz aşklarından habersiz, tıpkı
kendileri gibi çok iyi arkadaş olsunlar diye. Bebekler birbirlerine bakıp
güldükleri zaman anneleri daha da mutlu oluyor. Birden bebekler dört yaşına
geliyor, bahçede birlikte koşup oynuyorlar. Erkek olan yere düşen elmayı alıyor
ve karnı acıktı diye kıza uzatıyor. Kız da elmayı alıyor gülümseyip onu öpüyor.
Bu görüntüler
üzerine düşünüyorum, Sonsuz Aşk! Nasıl yok olabilir ki? Sonsuz aşkın önünde kim
durabilir ki? Derken sahne değişiyor bir sonraki enkarnasyona geliyor. Yine o
çöl, gözlerim ve ağzım bağlı. Ellerim arkada birleştirilerek bağlanmış, karnım
ağrıyor, ayaklarım kanlar içinde, bebeğim karnımda öldürülmüş. O anda
vazgeçiyorum ve ruhum bedenimden çıkıp kumların üstünde, az önce ölmeyi tercih
etmiş vücudumun etrafında dans ediyor, huzura kavuşmanın mutluluğuyla..
Gözlerimi
açıyorum ve lavanta bahçesinin içindeyim, yanımda perilerden daha güzel bir
kadın var. Mavi çekik gözleri, uzun sarı dalgalı saçları, ince uzun vücudu beni
büyülüyor. ‘Böyle bir güzellik olamaz’ diye düşünüyorum. Elini yanağıma koyuyor
ve o anda ‘Var’ olduğumu anlıyorum. Bana sonsuz aşkımdan iki enkarnasyon uzakta
olduğumu bile unutturuyor. Yine görüntü değişiyor, kocaman savaş meydanındayım,
elimde keskin bir kılıç, önüme gelen herkesi öldürüyorum. İçimde inanılmaz bir
öfke, nefret, hayal kırıklığı, kaybolmuşluk hissi ve bana empoze edilmiş
‘Milliyetçilik’ duygularının arkasına sığınmak… Gözümde silinmeyen iki görüntü var, perilerden
daha güzel, melek karım yatakta kanlar içinde yatıyor ve benim kucağımda nefretle
baktığım kanlar içinde ağlayan bir bebek.. Daha da öfkeyle daha da öldürüyorum,
öldürdükçe daha da ‘Halk Kahramanı’ oluyorum…
Sonra bir ışık
var, o meşhur tünel, ve yanlarındaki minik kapılar, kapıların arkasındaki
odalar, odalar, odalar.. Sonsuz tane.. Panikle 78. odaya giriyorum, kocaman bir
kütüphane, rastgele bir kitap seçiyorum. Üstünde bilmediğim dilde, hislerimin
Ad ve Soy Ad yazdığını söylediği bir kitap elime alıyorum. Kitabı açıyorum ‘Kim
olduğunu unutma!’ yazıyor altın rengi yazılarla. Anlayamıyorum ve ip ucu bulmak
için başka bir sayfa açıyorum ‘Kim olduğunu unutma!’ derken yine o çöl, yine gözlerim kapalı dans
ediyorum, içimden geçiyor ‘Kim olduğunu unutma!’. Gözlerimi açmaya korkuyorum
kumlar kaçacak diye. Derken kuvvetli bir rüzgar esiyor, gözlerimi açıyorum,
fuşya renkli çiçekler rüzgarla birlikte saçımın üstüne düşüyor ağaçtan kopup,
mum ışığı önümü aydınlatıyor, sığla ağacı tütsüsünün kokusu odayı dolduruyor ve
kafamda dönen cümle ‘Kim olduğunu unutma!’ Sonra da aklıma okuduğum cümle
geliyor ‘Bir kere hayatın ne olduğunu anladığın zaman onu değiştiremezsin.’
Sa – Tektir, kaç
kere dünyaya gelirsen gel, tek bir sonsuz için gelirsin
Ta – Tek
değildir, sapmalar olabilir ama olması gereken er ya da geç sonsuz amacına
ulaşır
Na – Vücudun
miladının dolmasıdır
Ma – Sonsuza er
ya da geç ulaşmak için yeniden başlamaktır
https://geo.itunes.apple.com/us/album/sunrise/id920969473?mt=1&app=music&at=1000lrM3
https://geo.itunes.apple.com/us/album/sunrise/id920969473?mt=1&app=music&at=1000lrM3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder