Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman
içinde orman içinde etrafına altın sarısı ışık saçan bir ateş böceği varmış.
Özgürce uçar, ışığını etrafına saçarmış.
(Keşke görebilsem ve kendisinin fotoğrafını çekebilsem ama bu maalesef alıntı.)
Bir gün ormana bir insan gelmiş ve onu
kavanozun içine koyup şehre götürmüş. Başlarda panik olsa da ateş böceği şehri
çok sevmiş. Her gün yeni bir şeyler keşfetmiş, yeni maceralara atılmış. Hep kendini
geliştirmiş. Ne hedeflese hepsini de başarmış. Bir gün bir kelebek görmüş ve
hayran olmuş ve yeni bir tür yaratmak için koza örmeyi öğrenmiş ve elleriyle
kozasını örmüş. Kozasının içinden çıkmayı beklerken bir insan onu almış ve
merakla onu izlemiş, ona sevgi vermiş, her gün onunla konuşmuş. Başlarda çok
fark etmese de insan da ateş böceği de birbirlerine çok alışmış. Derken ateş
böceği kocaman ışıklı kanatlarla kozasından çıkmış.
Başta onunla konuşan insan
olmak üzere diğer insanlar güzelliği karşısında büyülenmiş. İlk insan arkadaşı
ona aşık olmuş, o da insan arkadaşına aşık olmuş. Mutlulukla etrafında uçmaya,
ona ışık olmaya başlamış. Derken bizim ateş böceği kelebeklerin ömrünün bir gün
olduğunu öğrenmiş aynı anda da aşkını bir insanla birlikte ‘Mutluluk Oyunu’
oynarken görmüş. İkisinin mutlu olduğuna hiçbir şekilde inanmamış ve bu oyuna
hiçbir anlam veremeden reddetmeye çalışmış ama yapamamış. Kanatları küçülmüş, ışığı sönmeye başlamış.
Kendini büyük binaların arasında çok yalnız ve çaresiz hissetmiş, uçarken
binalara çarpmaya başlamış. Aşık olduğu insanın da kafası karışmış ‘Onu çok
seviyorum ama ya ölürse? Ya beni bırakıp giderse?’ Diye insanların dünyasına
geri dönme kararı almış ama bir yandan da bizim ateş böceği – kelebeği de
bırakamamış ‘Ya ölmezse?’ Diye. Sonra ateş böceği – kelebek bir mucize istemiş.
‘Tanrım N’olur, N’olur ben de insan olmak istiyorum. Lütfen beni insan yap,
ormanımı bırakıp bu binaların arasında yaşamaya razıyım.’ Bir mucize olmuş periler,
melekler, Tanrı yardım etmiş, bizim ateş böceği - kelebeğimiz insana dönüşmüş.
Heyecanla ilk aşkının yanına koşmuş. Ne yapacağını bilememiş ikisi de. İnsanın
kafa karışıklığı daha da artmış, ne yapacağını bilemez halde kahramanımızdan
uzaklaşmış. Bunun üstüne bizim mucizevi yaratığımız kendini daha da yalnız,
ışıksız ve mutsuz, kanatları kırılmış hissetmiş. Her gün sabah akşam ağlamaya
başlamış. Ağlamaktan burnu kanadığı anda ‘insan’ olduğuna idrak etmiş. ‘İnsan
olmak böyleymiş, acılıymış.’ Diye düşünmüş ve burnundaki kanı silip ağlamaya
devam etmiş ve yaşamaya da.. Derken bir gün, kahramanımız bir ELf’le
karşılaşmış. Elf, onu kurtarmış ve ‘Gel, seni büyülü ağacıma götüreceğim, orada
kendini evinde hissedeceksin.’ Demiş. Birlikte büyülü ağaca gitmişler.
Kahramanımız
ağaca sarılmış, ağlamış, ağlamış daha da çok ağlamış ve dua etmiş ‘Tanrım,
lütfenTanrım, çok acı çekiyorum, lütfen beni bu ağaca çevir. Burada bu ağaçla
birlikte sonsuzlukta yaşamak ve kuşlara, karıncalara yuva olmak, diğer
insanlara oksijen dağıtmak istiyorum.’ Bu sırada ilk aşkı etrafındaki ışığın
yok olduğunu bir anda panikle fark etmiş ve hemen ateş böceğini aramaya
başlamış. Koşarak onu bulmuş. O sırada ateş böceği – kelebek insanımız
neredeyse ağaç olmaya başlamış. Büyük aşkı gelmiş, ona sarılmış ‘Lütfen, lütfen
gitme, ölme, beni yalnız bırakma!’ Demiş. Sarılmışlar ve sadece birbirlerinin
gözlerinin içine bakmışlar, tek kelime etmemişler ama aralarındaki güçlü
iletişimle aynı kararı almışlar ve Tanrı onları ağaca çevirmiş. Sonsuza kadar
sarılıp bir ağaç gövdesi olmuşlar. Dalları çıkmış, gökyüzüne kadar uzanmış, gövdelerine
karıncalar yuva yapmış, kuşlar gelip her gün meyvelerinden yemişler, sonsuza
kadar birlikte mutlu yaşamışlar..
Aşk böyledir, ateş böceğini
kelebeğe, kelebeği insana, insanı ağaca çevirir. Bazen söndürse de ışığının
kaynağıdır. Sonsuzluktan gelir, dünyada evrilir, sonsuzlukta yaşamaya devam
eder.
20.07.2016
Tüm en çok sevdiklerime..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder