Geçen akşam ablamla Kıyıköy’e gidip rakı balık
yaptık. Dönüşte yolda gelirken yıldızlar o kadar güzel gözüküyordu ki, kafamı
camdan dışarı çıkartıp izledim. Tabii orman yolu olduğundan ve etrafta ışık
olmadığı için yıldızları çok net görebiliyorsunuz. Şehir merkezinde 1-2 tane
gördüğümde kendimi şanslı hissettiğimden burada bütün Samanyolu’nu görmek ayrı
bir güzellik. Yolda ablam dedi ki ‘Haydi gel bira alalım ve ormana gidelim,
oradan izleyelim yıldızları.’ ‘Aaaaa!’ dedim ‘Mükemmel bir fikir. Hatta belki
ateş böceklerini de görürüz.’ İçimde bir heyecan bir heyecan. Küçükken
anneannemin bahçesinde olurdu ve bana her zaman çok ilginç gelirlerdi. Böcek ve
ışığı var! Garip güzellikte yaratıklar gerçekten. Aldık biraları gidiyoruz, orman yoluna girdik
karşıdan arabalar geliyor, yol karanlık ve virajlı olduğundan bizim karşıdan
geldiğimizi görmüyorlar diye kıyıda bekliyoruz ama baktık ki, evlerden birinde
kına gecesi var (Kocaman branda gerdiklerini gördük sonradan ‘Hande’nin kınası’
diye.) ve ormana gidemedik. Nasıl sinirlendim anlatamam. Hay dedim Hande sana
da kına gecene de. (Düğünmüş, kına gecesiymiş, pırlanta yüzükmüş, baby
showermış çocukluğumdan beri sinir olurum ve çok da anlamsız bulurum. Dünyada
insanlar aç yaşarken bir gece giyilecek bir elbiseye en az beş bin lira para
vermek bana her zaman gereksiz ve acımasız gelir.) Neyse, zaten çok da kızdığım
gelenekler olduğu için iyice gıcık oldum, ateşböceklerimi de göremedim! Ablamla
eve geldik, bari dedik biralarımızı kendi bahçemizde içelim. Oturduk bir mum
yaktık, yıldızları izliyoruz. Ablam kalktı yattı. Ben de tek başıma oturuyorum.
O sırada bir Tweet attım ‘Bizim bahçemiz de çok güzel, belki hatta uslu
çocuk olursam anne anneciğım taaa uzaklardan bir ateşböceği yollar, umut
neticede’ diye. O anda olanlara hala inanamıyorum! Mumu biri üfleyerek söndürdü,
ben de kafamı arkaya çevirdim ve çimenlerin arasında bir şeyin parladığını
gördüm! Tanrım ateşböceği! En büyük hayallerimden biri bir teknem olması ve o
tekneyle dünyayı gezmek. O anda biri bana tekne anahtarı verse bu kadar mutlu
olmazdım sanırım. İçimi öyle bir sevgi kapladı ki! Anne annemin koşulsuz,
katkısız sevgisini içimde hissettim. Çok büyülü bir andı gerçekten. Belki o
bana doğanın bir hediyesiydi, belki de anne annemin minik bir hediyesiydi.
Sanırım hiç bir zaman bilemeyeceğim ama hayatta böyle minik mucizelerin
olduğunu görmek imkansız sandığım bir şeyin bir anda magically olabileceğinin
bir umudu olduğunu gösterdi. 'Niyetimiz saf ve masum olduğunda, her türlü mucize
oluyor sanırım.' diye düşündüm.
Bunun üzerine bir akşam
yine düşüncelere dalmış, elimde patlamış mısır kavanozu, bir yandan tıkınır bir
yandan sallanırken yine iki minik ışık gördüm. Salıncaktan atlayarak koştum
gittim yanlarına. Bu sefer iki taneler! Ondan sonra olanlar da yine çok
ilginçti. Bir buçuk saat bekleyişten sonra hiç ummadığım, beni çok mutlu eden
şeyler duydum ve yaşadım. Sanırım bu ateşböcekleri ummadığım şeyler olacağı
zaman çıkıyorlar, kim bilir..
Hiçbir şey tesadüfen
olmuyor, kavanozumu aldım, salıncağa oturdum ve sallanmaya başladım ve tabii ki
düşünmeye de.. Yedi sene önce duymam ve yaşamam gerekenler bir anda olmuştu.
Neden şimdi? Neden o zaman değil? Acaba o zaman olsa şimdiki ben olur muydum? Nasıl
bir hayatım olurdu? Şimdiki olgunluğa sahip olur muydum? İçimdeki arama ve
bulma hissiyle her şeyi bir kenara bırakıp üç kere tası tarağı toplar kendimden
ve her şeyden kaçar mıydım? Şimdi ne olacak? Bunun anlamı ne? Diye düşünürken
bir anda yine mucize kavramı çok uzaklara gitti. Sonra düşündüm ki aslında
mucize diye bir şey yok hayatta, hayatın akışı var. Her şey belli bir olgunluğa
geldiği zaman, duymaya, görmeye ve yaşamaya hazır olduğumuzda pat diye
önümüze geliveriyor, biz de mucize oldu sanıyoruz. Onun için, belki de mucize
dediğimiz şey sadece olgunluk ve hayatın normal akışı.. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder