21 Ağustos 2016 Pazar

Mucize

   Geçen akşam ablamla Kıyıköy’e gidip rakı balık yaptık. Dönüşte yolda gelirken yıldızlar o kadar güzel gözüküyordu ki, kafamı camdan dışarı çıkartıp izledim. Tabii orman yolu olduğundan ve etrafta ışık olmadığı için yıldızları çok net görebiliyorsunuz. Şehir merkezinde 1-2 tane gördüğümde kendimi şanslı hissettiğimden burada bütün Samanyolu’nu görmek ayrı bir güzellik. Yolda ablam dedi ki ‘Haydi gel bira alalım ve ormana gidelim, oradan izleyelim yıldızları.’ ‘Aaaaa!’ dedim ‘Mükemmel bir fikir. Hatta belki ateş böceklerini de görürüz.’ İçimde bir heyecan bir heyecan. Küçükken anneannemin bahçesinde olurdu ve bana her zaman çok ilginç gelirlerdi. Böcek ve ışığı var! Garip güzellikte yaratıklar gerçekten.  Aldık biraları gidiyoruz, orman yoluna girdik karşıdan arabalar geliyor, yol karanlık ve virajlı olduğundan bizim karşıdan geldiğimizi görmüyorlar diye kıyıda bekliyoruz ama baktık ki, evlerden birinde kına gecesi var (Kocaman branda gerdiklerini gördük sonradan ‘Hande’nin kınası’ diye.) ve ormana gidemedik. Nasıl sinirlendim anlatamam. Hay dedim Hande sana da kına gecene de. (Düğünmüş, kına gecesiymiş, pırlanta yüzükmüş, baby showermış çocukluğumdan beri sinir olurum ve çok da anlamsız bulurum. Dünyada insanlar aç yaşarken bir gece giyilecek bir elbiseye en az beş bin lira para vermek bana her zaman gereksiz ve acımasız gelir.) Neyse, zaten çok da kızdığım gelenekler olduğu için iyice gıcık oldum, ateşböceklerimi de göremedim! Ablamla eve geldik, bari dedik biralarımızı kendi bahçemizde içelim. Oturduk bir mum yaktık, yıldızları izliyoruz. Ablam kalktı yattı. Ben de tek başıma oturuyorum. O sırada bir Tweet attım ‘Bizim bahçemiz de çok güzel, belki hatta uslu çocuk olursam anne anneciğım taaa uzaklardan bir ateşböceği yollar, umut neticede’ diye. O anda olanlara hala inanamıyorum! Mumu biri üfleyerek söndürdü, ben de kafamı arkaya çevirdim ve çimenlerin arasında bir şeyin parladığını gördüm! Tanrım ateşböceği! En büyük hayallerimden biri bir teknem olması ve o tekneyle dünyayı gezmek. O anda biri bana tekne anahtarı verse bu kadar mutlu olmazdım sanırım. İçimi öyle bir sevgi kapladı ki! Anne annemin koşulsuz, katkısız sevgisini içimde hissettim. Çok büyülü bir andı gerçekten. Belki o bana doğanın bir hediyesiydi, belki de anne annemin minik bir hediyesiydi. Sanırım hiç bir zaman bilemeyeceğim ama hayatta böyle minik mucizelerin olduğunu görmek imkansız sandığım bir şeyin bir anda magically olabileceğinin bir umudu olduğunu gösterdi. 'Niyetimiz saf ve masum olduğunda, her türlü mucize oluyor sanırım.' diye düşündüm. 

   Bunun üzerine bir akşam yine düşüncelere dalmış, elimde patlamış mısır kavanozu, bir yandan tıkınır bir yandan sallanırken yine iki minik ışık gördüm. Salıncaktan atlayarak koştum gittim yanlarına. Bu sefer iki taneler! Ondan sonra olanlar da yine çok ilginçti. Bir buçuk saat bekleyişten sonra hiç ummadığım, beni çok mutlu eden şeyler duydum ve yaşadım. Sanırım bu ateşböcekleri ummadığım şeyler olacağı zaman çıkıyorlar, kim bilir..

   Hiçbir şey tesadüfen olmuyor, kavanozumu aldım, salıncağa oturdum ve sallanmaya başladım ve tabii ki düşünmeye de.. Yedi sene önce duymam ve yaşamam gerekenler bir anda olmuştu. Neden şimdi? Neden o zaman değil? Acaba o zaman olsa şimdiki ben olur muydum? Nasıl bir hayatım olurdu? Şimdiki olgunluğa sahip olur muydum? İçimdeki arama ve bulma hissiyle her şeyi bir kenara bırakıp üç kere tası tarağı toplar kendimden ve her şeyden kaçar mıydım? Şimdi ne olacak? Bunun anlamı ne? Diye düşünürken bir anda yine mucize kavramı çok uzaklara gitti. Sonra düşündüm ki aslında mucize diye bir şey yok hayatta, hayatın akışı var. Her şey belli bir olgunluğa geldiği zaman, duymaya, görmeye ve yaşamaya hazır olduğumuzda pat diye önümüze geliveriyor, biz de mucize oldu sanıyoruz. Onun için, belki de  mucize dediğimiz şey sadece olgunluk ve hayatın normal akışı.. :) 








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder