Cem Yılmaz’ın Fundamentals gösterisini birçoğunuz izlemişsinizdir. Gösteride
garsonlardan bahseder ve sipariş vermenin abzürdlüğünü anlatır. Garsonun ‘Bana
bırak abi’ demesi üzerine Cem Yılmaz’ın şöyle bir yorumu var ‘Ben sana
bırakayım, o ona bıraksın, sonuçta karnımız doysun (!)’
Şimdi bu girişi aklınızda tutun. Bizim toplumumuzda değer hep birine bağlıdır.
Doğarız anne ve babamızın bizim kişiliğimizden ne kadar mutlu olup olmadığına bağlıdır. İlkokula kadar komşuların bizi ne kadar takdir edip
etmediğine bağlıdır, kız çocuklarının ne kadar ‘prenses’ erkek çocuklarının kaç
tane diğer erkek çocuğu dövdüğüne bağlıdır. İlkokul ve lise sonuna kadar
matematikte ne kadar iyi olduğumuza ve kaç dönem 'Takdir Belgesi’ aldığımıza
bağlıdır. Üniversitede ise sayısal bir bölüm kazanıp kazanamadığımıza bağlıdır. Daha da büyüyünce bulduğumuz erkeğin banka hesabına veya bulduğumuz kadının ne kadar erkeğinin hizmetçisi olduğuna bağlıdır.
Bizim bu dünyaya gelme amacımız bile anne-babamızın kişisel inisiyatifine
kalmıştır. Ya evlilik kurtarmak isterler, ya eski sevgilisini unutmak istediği
için karşısına ilk çıkan kişiyle evlenmiş ve içindeki boşluğu çocukla
dolduruyordur, ona öğretildiği için üremenin bir zorunluluk olduğunu
düşünüyordur vesaire vesaire. Bu tip koşullanmalarla zaten biz ‘Değersiz’
bireyler olarak gayet güzel bir şekilde kodlanırız. Sonra bunlara karşılık veremediğimiz her durumda reddediliriz ve mutsuz bireyler olarak hayatımızı devam ettiririz.
İlk başta kendimizi sevmediğimiz için de en temel ihtiyacımız olan ‘Sevgi’yi hiçbir
zaman bulamayız.
Ben de bu bireylerden biriydim, hayatımı dış koşulların memnuniyetine göre
yaşamaya çalışıp, sonuçta hayatı ve kendimi değersiz bulan tipik insan grubundandım. Naçizane yaşamışlığım ve okuduklarımdan yola çıkarak değiştirdiğim
hayatımdan bir parça paylaşmak istedim sizlerle. En küçük olumsuzlukta kendimi
yok etmek isterdim. ‘Hayat zaten çok anlamsız’ ‘Ben niye buraya geldim ki’ 'Beni neden kimse sevmiyor’ ‘E o zaman neden yaşıyorum ki’ sorularıyla bütün günlerimi
mutsuz geçiriyordum. Bir gün Dolares Cannon’ın kitabını okuyordum ve orada
intiharın neden çok günah olduğundan bahsediyordu. Cümle tam böyle olmasa da
özet olarak şundan bahsediyordu. Üst alemlerde dünyaya gelmek isteyen ve dünya
deneyimini bitirip bir sonraki aşamaya geçmek için bekleyen bir sürü ruh var. Onlar
beden bulmak için bekliyorlar, biz de sahip olduğumuz bedeni öldürüyoruz. Bir nevi
onların da hakkına girmiş oluyoruz. ‘Peki
dünya neden bu kadar değerli?’ Sorusunu sormadan edemedim. Dünya ruhumuzun
gelişmesi ve olgunlaşması sürecinde bir aşama. İlkokuldan sonra nasıl ortaokul
geliyorsa dünya da bu anlamda önemli. Birini tamamlamadan ötekine geçemediğin
için dünyaya gelmek durumundasın. ‘Peki ben
bu dünyaya neden geldim?’ İşte zaten bütün mesele bu :) Neden, neden, neden diye sormaya devam
edersen zaten cevaplar senin için gelecektir.
Çok spiritüel konularla dağıtmayayım konuyu. Son zamanlarda bu soruları çok
soran arkadaşlarıma denk geliyorum. Koşullanmış hayatlarının içerisinde mutsuz
oluyorlar. Güzelliklerinin değerini bir erkeğe veya kadına bağlıyorlar. Varlıklarının
değerini anne-baba kabulüne bırakıyorlar. Kendi değerlerini bankadaki para
miktarına göre ölçüyorlar, para saçarak sevgi satın alabileceklerini sanıyorlar. İdeal eşlerini banka hesaplarıyla veya ne kadar mankene benzediğiyle, ne kadar yemek yapabildiğiyle ve çamaşır yıkadığıyla ölçüyorlar. Hayır sevgili
arkadaşlarım, biri sevmekten yoksun siz maymuna benzemiyorsunuz, para bu
dünyada bir araçtır, olmazsa olmaz ama kişisel değerinizi de belirlemez, sevgi
ve aşkın ölçütü banka hesabı, belediye imzası değildir..
Şimdi başa dönelim ‘Ben değerimi sana bırakayım, o ona bıraksın, o da ona bıraksın, sonuçta değerli olayım’ Biraz üzerine düşünün lütfen, çok saçma değil mi? :) Olanı olduğu gibi kabul edin, sizi mutlu etmiyorsa da içinde bulunmayın ama değerinizi ve mutluluğunuzu hiç bir koşula bağlamayın. İnşallah, maşallahları bırakın ve kendi içinize odaklanın. Emin olun çok zengin ve çok güzelsiniz! (K)
Şimdi başa dönelim ‘Ben değerimi sana bırakayım, o ona bıraksın, o da ona bıraksın, sonuçta değerli olayım’ Biraz üzerine düşünün lütfen, çok saçma değil mi? :) Olanı olduğu gibi kabul edin, sizi mutlu etmiyorsa da içinde bulunmayın ama değerinizi ve mutluluğunuzu hiç bir koşula bağlamayın. İnşallah, maşallahları bırakın ve kendi içinize odaklanın. Emin olun çok zengin ve çok güzelsiniz! (K)
Evet şimdi toparlayalım, biraz dağınık anlattım affedin, neticede yazının
kendisinden çok mesajı önemli. Sabah uyur
uyanıkken böyle bir anda kendimi büyük Obelisk’in etrafında bir çok ruhla
beraber dünyanın sevgi, mutluluk, aşk ve aile değerlerini yükseltmek için
yaptıkları meditasyonun içinde buldum. Hepinizle sevgiyle bu titreşimleri paylaşıyorum :) İyi ki doğdunuz, iyi ki varsınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder